İŞÇİ-MEMUR TARTIŞMASINA DAİR
- ÜniPerSen
- 5 gün önce
- 3 dakikada okunur
Kamu hizmeti memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülür. Bu durum kanun ile de hangi işin nasıl yapılacağı şeklinde açıkça yazılmıştır.
Son yıllarda kamuda işçi memur tartışmasının günden güne arttığını gözlemliyoruz. Bu tartışma sadece bir iki sendika yöneticisi arasında değil, bizzat hizmet üretim sahasında, yani kamu hizmet binalarında da karşımıza çıkmaktadır. Bu durum da doğal olarak kamu hizmetinin yer yer aksamasına neden olmaktadır. Onun için burada çok detaya girmeden tartışmanın asıl nedenini anlatmanın sürece katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Kamu kurum ve kuruluşlarının özel sektör gibi doğrudan bir sahibi, ya da bir patronu bulunmamaktadır. Kamu kurumları bazı kurumlarda seçimle bazı kurumlarda atama ile gelen yöneticiler eliyle yönetilmektedir. Kamu kurum ve kuruluşlarının bütçesi de tüm ülke vatandaşlarının ödemiş olduğu vergilerle ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin planlaması ile oluşmaktadır. Kısaca kamuda özel sektör mantığı ile hareket etmek mümkün değildir.
Ben istediğime istediğim ücreti veririm, istediğime istediğim işi yaptırırım şeklindeki keyfi hareketler doğrudan hizmet üretimini olumsuz etkileyeceği için kamudaki tüm iş ve işlemler yasal güvence altına alınmıştır.
Kamu kurum ve kuruluşlarında asli iş ve işlemler memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmektedir. Bunun yanında yardımcı iş olarak adlandırılan işler ile özellikle üretim olarak adlandırılan işler de işçiler eliyle yürütülmektedir. Yardımcı iş olarak adlandırılan işler, 2017 yılına kadar hizmet alımı yöntemi ile yapılırken, 696 sayılı KHK ile taşeron işçiler sürekli işçi kadrosuna geçirilmiş, üretim sahalarında görev yapan işçiler ile bir bakıma eşit hale getirilmiştir. Kanun Hükmünde Kararname yayınlandığı zaman durumun böyle olacağı tam olarak anlaşılmasa da aradan geçen 3 toplu sözleşme dönemi ile üretim sahasında yılların birikimi ile çalışan işçiler ile özellikle üniversiteler ve sağlık kuruluşlarındaki yardımcı işleri yapan işçiler mali haklar noktasında birbirine çok yakın hale gelmişlerdir.
Aslında tartışma tam da bu kısımda çıkmaktadır. Yardımcı iş olarak adlandırılan işlerde çalışan işçilerin mali hakları, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi çalışan yardımcı hizmetler sınıfındaki aynı işi yapan memurların en az 1,5 katı, mühendis maaşı ile ya eşit ya da az fazlası konumuna geldiği için çok sık tartışma konusu olmaya başlamıştır. Oysa üretim sahasında çalışan işçiler yıllardır kamuda çalışıyorlar, hiçbir zaman bu tartışma olmamıştır.
İşçi- memur tartışmasına eğer önlem alınmaz ise çok daha ileri seviyelere maalesef gidecektir. Önlem demişken, işçilerin maaşının azaltılmasından ya da az zam verilmesinden bahsetmiyoruz tabi ki. Öncelikle şunu belirtelim, yardımcı işler yapan işçilerimizin aldığı ya da alması gereken ücret piyasanın fiyatladığı ücrettir. Yardımcı hizmetler sınıfındaki memurlar ve diğer kadroların mali hakları da o ücrete göre yeniden düzenlenmelidir. Sonrasında yapılması gereken mali ve özlük haklarının yer aldığı toplu sözleşmeler mevzuatının yeniden düzenlenerek ya tüm kamu çalışanları için merkezi toplu sözleşme yapılmalı, ya da işçi memur ayrımı yapılmadan toplu sözleşmeleri her kurum kendisi yapmalıdır.
Memurun toplu sözleşmesini merkezi yapıp, işçilerin toplu sözleşmesini kurumlara bıraktığımız sürece bu sorunu aşmamız mümkün değildir. Çünkü kurum yöneticileri kasanın sahibi olmadıkları için kendi maaşları başta olmak üzere hiçbir çalışanın maaşını göz önünde bulundurmayıp, biraz da duygusal bakarak kamudaki ücret dengesini bozacak hareketler sergilemektedirler.
Memurların merkezi toplu sözleşmesinde tasarruf dönemindeyiz enflasyon üstü zam veremeyiz deyip, işçi toplu sözleşmelerinde kurum yöneticileri üzerinden işçilerimize ne kadar versek azdır demek kamu adaletiyle bağdaşmamaktadır.
Diğer bir husus da amirlik konusudur. O kısımda 657 sayılı kanunda açık bir şekilde yazmasına rağmen bazı kurumlarda işçileri memura amir yapma durumu ile uzun zamandır karşılaştığımız için Sendika olarak bazı kurumlarda yazılı başvuru yapmış, bazılarında ise hukuki süreç başlatmıştık. En son Yükseköğretim Kurulunun Cumhurbaşkanlığı görüşüne atıf yaptığı uyarı yazısına rağmen bazı kurumların hala işçi amir noktasında ısrar ettiğini görüyoruz. Tüm bu durumlar kamuda maalesef tartışma ortamına zemin hazırlamaktadır.
Sayın Ergün ATALAY, “memur sendikaları aklını başına alsın” diyerek üyelerine selam çakacağına, enflasyon oranlarının doğrudan maaşlara yansıtılması için mücadele etmelidir. TÜİK piyasa gerçeklerinden uzaklaştığı zaman TÜİK önünde mücadele etmelidir.
Gemisini yürüten kaptan mantığıyla bakarak kamuda çalışma barışını zedeleyen hareketler yerine 2025 Türkiye’sine yakışır ücretler için hep birlikte mücadele etmeliyiz.
Keşke hak aramak, halı saha maçı kadar kolay olsaydı!
Comments